asla bulamayacağınız ve bulmanızın imkan dahilinde olmadığıdır. bir ömrü o'nu bulmak ümidiyle çarçur etmek akıl kârı değildir. boş bir avuntudan öteye gitmeyecek -kendini kandırmayı sevenler için- oyalama taktiğidir.
ruh eşi denilen hayali kahramanın kayıp kıta mu'nun vatandaşı olma ihtimali çok yüksektir. hatta bence kesinlikle öyledir. aksi takdirde bu zamana kadar illa ki karşımıza bir şekilde çıkardı bahsi geçen o müstesna şahıs.
tesadüflerin yön verdiği bu hayatta, yollarımızın kesiştiği sıradan ve hiç hesapta olmayan bir kavşakta rastlaşma şansımız olurdu. hepimizin hayatında; vay be!, yok artık!, işte bu!, tamamdır!" dediğimiz anlar oluyor. elbette insanız ve yanılgı bizim türün en büyük vazgeçilmezidir. yumruk kadar kalbimiz her daim kanmaya/kandırılmaya müsait.
ruh eşinin varlığı hakkında yer alan bilgiler şehir efsaneleri gibidir. herkes ondan bahseder lakin onu gören ya da tanıyan hiç kimse yoktur.
ben insanların yaradılış itibariyle "biricik" olduğuna inananlardanım. her bireyin kendi içinde, kendine has bir dizaynı var. bu da bizi birbirinden farklı, kendi içinde "özel" canlılar haline getiriyor. retinaların ya da parmak izlerinin kişilere özel olduğunu kabul eden her aklıselim insan, bu ruh denilen donanımın da eşsiz olduğunu bilir.
etrafınıza dikkatlice baktığınızda; "kalbimin sahibi", "hayatımın anlamı", "ruhumun aynası", "tek gerçeğim", "eksik parçam", "diğer yarım" diyerek sonsuz bir uyum içinde olduklarını iddia eden ilişki türlerinin genel olarak "tencere-kapak" kombinasyonlarından başka bir şey olmadığını göreceksiniz.
kimse kendini kandırmasın, ruh yegânedir. dolayısıyla eşinin bulunması da imkansızdır. o bulduğumuzu sandığımız şey olsa olsa ruhumuzun benzeridir. yanılsamalara kapılmamak gerek.