Telgrafın Tellerine Duygular mı Konar?-1
    • Popüler
    • Tarihe Göre
    Vidiom
    Bu başlığa vidio eklemek için telefonundaki dio uygulamasından giriş yap!
      jackahparig
      1.1. Ya Sonra Yine bütün gece Beko ile oturmuş, bayağı misafiri ile kaynatmayı planlamıştı. Hararetinden olsa gerek muhabbetin, finalde su kaynatmış otomobil gibi kafasından dumanlar çıktığını hayal meyal hatırladı. Sonu hiç bir zaman netleşmeyecek rutin medcezirlerden herhangi biriydi. Hep olduğu gibi ‘ya sonra’ dediğini anımsadı... Gözlerini ovarken, tavanda kendi elleriyle çizdiği ‘çayır manyakları affetmez’ karikatürü,yataktan kurtulma zamanının geldiğini hatırlattı. Güne gülümseyerek başlamanın ilk selamıydı. Mutfağa doğru giderken Aşık Veysel’in hatırasına saygısızlık yapmadan(tek amacı eğlenceydi) gırtlaktan muzipçe mırıldınmaya başladı; tost tost diye diye nicesine yapıştım benim sadık yarim bayat ekmek, kaşardır beyhude ısındım, boşa karıştım benim sadık yarim bayat ekmek, kaşardır Yüzünü yıkadıktan sonra, tost makinesinin fişini taktı, buzdolabının kapısını aralayıp labne’me kavuştum derken kapının çalınma şeklinden Türkan teyzenin sabah kalaylamasının kapıda olduğunu anladı. Kapıyı açtı; -günaydın güzel kızım, hayırlı pazarlar -günaydın teyzecim, hayırlı mezarlar Türkan teyze elinde pasta börekle tepeleme doldurduğu tabakla içeri girdi, söylenmeye başladı; -bari bugün düzgün beslen. Sadece tost yemek olmaz. Hiç mi sıkılmıyorsun, kokuya bak, aç şu pencereleri ev havalansın. Türkan teyze, ev sahibiydi, nur yüzlü tonton bir teyzeydi. İşitme güçlüğünü gölgeleyen tebessümü vardı. Tebessümü güç kullanarak tebessüm ettirirdi. Kasabada gülümseyip hal hatır sorduğu küçük muziplikler yaparak eğlendiği iki kişiden biriydi. -aç karna içme şu kahveyi, kapkara şeyi nasıl içiyorsun? Otur şuraya şu börekten yemeye başla, ballı süt kaynatayım sana. Hem sen otur diyeceklerim var sana. Konuşmasına fırsat vermeden ardı ardına sıralıyordu. Fırsat verse nolur? İşitme cihazlarını bilerek evde bıraktığı çok barizdi. Belliydi bugün söz büyüğündü. -dün alt kat komşular benim anlamadığım laflar ettiler, satanist mi ne birşey dediler. Şeytanla arkadaşmış dediler. Söyle bana güzel kızım ne satıyorsun şeytana, korkutma beni, yapmaz benim kızım öyle şeyler dedim, çıktım hızlıca evime. Bütün gece Kuran okudum, dualar ettim sana duramadım yerimde. İnanılmaz eğlenmişti, attığı kahkahardan gözlerinden yaşlar boşalmıştı. Seviyordu Türkan teyzesini, işitme cihazlarını alıp gelmesini işaretlerle anlatıp, dolaptan labnesi alıp poğaçasına gömüldü. -gel ballı sütüm tonton teyzem, ne istersen sor içtenlikle cevaplayacağım. -ne diyor kızım bu insanlar, ne satıyorsun sen? -matematikperestim ben matematik haricinden birşey satmam. -kızım anlayacağım dilde konuş, sen öğretmen değil misin? -teyzecim sadece çocuklara matematik öğretirim, başka da hiçbir şey yapmam. Sen bana kimsenin etlisine sütlüsüne karışma, işe git gel dedin ya, sözünden hiç çıkmadım dışarıya.
        jackahparig
        1.3 Alarmın sesiyle gözünü açtığında, dinlenemediğini farketti. Yatağına yastığına sırnaşıp biraz daha vakit geçirmek istedi. Geç kalmamalıydı, karikatüre baktı, enerji dopingini alıp hızlıca giyinip kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında postacı ile gözgöze geldi; -Mavi Mantık mı? -evet -telgrafınız var -telgraf mı kaldı ya bu zamanda?( şaşkınlık mimikleri koşu bandında en hızlıdaydı) Okudu; Sabır bizlere şuan için verilen bir kavram stop Yarının kaygısına harcamaya çalışırsan yetmez stop Şoku hızlıca ara sokaklarda atlatıp, sonra hızlı zamanlarından kalma keyiflerin çakır olduğu bir ortamda herhangi bir arkadaşına bişeyler anlatmış olabilirdi. Okula geç kalmamak için çok önemsemedi bu durumu. Bir hafta sonra aynı postacı okulda ‘Mavi Mantık mektup var, şuraya imza atmalısınız’ dediğinde hatırladı telgrafı. Mektubu da telgrafı da Yeşil Duygu yazmıştı. Hatırladı tozlu raflarda olan tespiti; “Mantık soğuktu, mesafeliydi, kararlıydı. Duygu ise sıcakkanlı ve değişken.” Açtı okumaya başladı...
          jackahparig
          1.2 -afferin güzel kızıma. Milletin ağzı çuval değil ki büzesin. Senin kılık kıyafetinden şu kulağındaki küpelerden ötürü öyle demişlerdir dedim gece ara ara kendime. Sonra ya doğruysa şüphesi de vardı içimde. Şükürler olsun yokmuş öyle bir şey. Türkan teyze kasabanın dışına hiç çıkmayan, çoğu şeye günah gözüyle bakan iyi niyetli bir insandı. Mavi’yi ilk gördüğünde hemen kanı kaynamış, detayların hiçbirine yüz vermeden evini kiralamıştı.Mavi, Türkan teyzenin bir sözünü çok sevmişti ‘elalemin çocuğu suyu çiğnemeden yutuyor’ diye. Türkan teyze muhtemelen bunu Mavi’de olmayan; yaşıtlarının cıvıl cıvıl olmasından, renkli ciciler giymelerinden, her gün biryerlerde olmalarından, yaşam enerjisi ile dolu olmalarından söylemiş olsada epey kalabalık kelimelerdi. Mavi bunu insanın sahip olduğu güce yorumlamıştı. Su hayatımızın birinci ve en önemli bileşeniydi. Su en güçlüydü, en büyüktü, bütün tabiata hükmederdi. Ve farkandılıkla bir tek insan yapardı bunu; ‘çiğnemeden suyu yutabilmeyi’. Güçlüydü insan. Türkan teyzenin rutin muhabbetlerini tebessümlerle geçiştirdikten sonra evine geçirdi onu. Saat ilerlemişti, karanlığın selektör yapmasıyla başlıyordu Beko ile mesaisi. Ciddi bir kaygı problemine doğru kulaçlar atıyordu, hep aynı soru ‘ya sonra’? Son bir ayda daha da artmıştı. Başlarda düşünmek, yeni sapaklar keşfetmek, sorunun soru doğurması hoşuna gidiyordu. Ama şimdilerde ciddi bir uykusuzluk haline evrilmişti. Gün ayıkken aklı başında olur, neşesiyle aklıyla üstesinden gelirdi. Fakat karanlık uyandığında silahsızlaşır ıssız kapkara bir ormanda yolculuğa çıkardı. Beko çıkar gelir, ‘ya sonra’ der dururdu. Zamanla verilecek cevapları tükettiğini farkediyordu. Beko egemen oluyordu. Okul yıllarında gittiği tiyatro da ‘mem u zin’ izlemişti. Beko karakteri efsanelerin bir araya gelmelerini türlü fesatlıklarla engellemeye çalışıyordu. Zihninin kendisine yüklemeye çalıştığı kaygıdan ötürü ona Beko diyordu. Bekoyu bazen dört duvar içine hapsediyor, düşünmeyi en yakın arkadaşı edindiğinden genel afla salıveriyordu hemen. Beko ortalarda cirit atıp her seferinde huzurun bileklerine kesikler attırmanın fırsatını kolluyordu. Türkan teyzesine göre; gençti, güzeldi, alımlıydı. Onun yerinde kim olsa bahtiyarlığa sözler şarkılar yazardı. Onun yerinde olmak isteyen ne çok insan vardı. Ama daha çok genç yaşlarında kıyasla mutluluğun etik olmadığını idrak etmişti. Şu sıralar tamamen Beko’nun istediği şekilde ilerliyordu işler, bulabildiği her camdan uzaklara bakıp ardı arkası kesilmeyen düşünce fırtınalarında savruluyor, aynada kendi suretinde yolculuklar yapıyordu. Bir alelacelelilik hali mevcuttu. Bişeylerin bi an önce gerçekleşip sonlanmasını istiyor, bugünden hızlı kopuşlar yaşayıp hikayenin finaline varmak, orada sonu bilmek istiyordu. Her seferinde doktor ameliyathaneden çıkıp, ‘şu anı’ kaybettik diyordu. ‘An’ alabora oluyor, kaygı bağırıyordu; ‘yelkenler fora’.
            tepeskupas
            Uzun yazıları birçoğunuzun okumaya üşendiğini biliyorum. Kıymetli okuyucu bu yüzden "kıymetli"...
            /
            1