ahmetsakar
    “Simorgless,”* dedi Sybil Carpenter. Annesiyle otelde kalıyorlardı. “Simorgless’i gördün mü?”** “Güzelim, tekrarlayıp durma. Deli olacağım artık. Rahat dur, n’olur.” Bayan Carpenter, Sybil’in omuzlarına güneş yağı sürüyordu, minik iki kanat gibi çıkmış omuzlarındaki ince kemiklere yayarak. Sybil, yüzü denize dönük, şişirilmiş kocaman bir deniz topunun üstünde, her an düşecekmiş gibi oturuyordu. İki parçalı, kanarya sarısı bir mayo giymişti, ama aslında üst parçaya, daha dokuz on yıl için hiç de gerek yoktu. “İşte sıradan bir ipek mendil – yakından bakınca” dedi Bayan Carpenter’ın hemen yanındaki plaj koltuğunda oturan kadın. “Ah! Nasıl bağlandığını bir öğrenebilseydim. Nasıl da tatlı görünüyor.” “Evet, çok tatlı görünüyor” diye onayladı Bayan Carpenter. “Sybil, rahat dursana kızım.” “Simorgless’i gördün mü?” dedi Sybil. Bayan Carpenter içini çekti. “Peki, tamam” dedi. Güneş yağı şişesini kapattı. “Hadi bakalım, koş oyna. Anneciğin otele çıkıyor. Bayan Hubble ile birer Martini içeceğiz. Zeytini sana getiririm.” Sybil kurtulur kurtulmaz, hızla aşağıya, plaja doğru koştu ve Balıkçılar Kulübü yönünde yürümeye başladı. Islak ve yıkılmış bir şatoyu ayağıyla dağıtmak üzere biraz oyalandı, sonra yürümeye devam etti. Otel müşterilerine ayrılan bölgeden çıkmıştı bile.

    Günün En Popüler Başlıkları