_sofia_
    Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, fakat aslâ ümitsizliği değil... İlk şiirden son yazdıklarına kadar vatan sevgisini, insanca bir yaşamı, eşitliği, özgürlüğü ve elbette hasreti, erimiş cam gibi ruha akıtan yeryüzünün tüm duygularına, hüzünlerine, sevinçlerine, mücadelelerine ses olan; Türk şiirinin en büyük ismi, dünyanın en önemli şairi. Elliden fazla dile çevrilen şiirleri farklı formlarda bestelenerek Ruhi Su, Genco Erkal, Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Cem Karaca, Fikret Kızılok, Ünol Büyükgönenç, İlhan İrem, Esin Afşar, Edip Akbayram, Selda Bağcan, Ahmet Kaya, Joan Baez, Suavi, Manos Loizos, Fuat Saka, Maria Farantouri, Ezginin Günlüğü, Yves Montand, Grup Yorum, Hakan Yeşilyurt, Juan Carlos Baglietto ve Solleville gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Siyasi düşünceleri nedeniyle hapiste yatmış, ömrünün büyük bölümünü sürgünlerde geçirmiş, 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılmış, ölümünden 46 yıl sonra da (2009) vatandaşlığı geri verilmiştir.şiirlerini yasaklı olduğu yıllarda farklı isimlerle okuyucusuyla buluşturan Nazım Hikmet, bunun dışında roman, öykü, oyun vb. gibi yazın alanlarında da sayısız yapıtlar vermiştir. kafatası, bir ölü evi, unutulan adam ve ferhat ile şirin'in de aralarında bulunduğu 22 tiyatro eseri, türkiye'nin yanı sıra polonya, rusya, macaristan, almanya ve çekoslovakya'da sahnelenmiştir. Nazım hikmet adına ödül alan ve, "onun yanında biz şair bile olamayız" diyen Pablo Neruda ile birlikte; Jean Paul Sartre da ölümünden sonra şöyle söylemiştir; "vefalı dost, yiğit savaşçı, insan düşmanlarının amansız düşmanı", her yerde insana hizmet etmek ama hiçbir şeye kayıtsız kalmak istemiyordu. bilirdi ki insan yaratılmış bir mahluktur ve asla dünyaya hazır gelmiyor. insanın durmadan düşmanla savaşarak kendi kendini yaratması gerekmektedir. sözün kısası, nazım hikmet'in dediği gibi asla uyumamak lazımdır. o asla uyumadı. önemli olan odur ki, ölüm onun ilk ve son uykusu oldu."maalesef, vasiyet ettiği şekilde "anadolu'daki bir köy mezarlığında, bir çınarın altında" yatmıyor. Ama o, saz kırmayan, kitap yakmayan, güneşe sevdalı, gökyüzüne aşık tüm insanların düşlerinde, gülüşlerinde ve yüreklerinde... “Ne güzel şey hatırlamak seni: bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının… içimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti…” diyorsun. Ve yine seni anmak senin sözlerinle daha anlamlı.

    Günün En Popüler Başlıkları