peripedia
    "Kadının beyanı esastır" ilkesini duymuşsunuzdur. Nedir bu ilke? Tacize, istismara, tecavüze uğramış bir kadının beyanı delil niteliği taşıyor ve delil yetersizliği durumu söz konusu olamıyor. Bu ilkenin "Cinsel taciz ve istismara uğramış kadının ve çocuğun beyanı esastır" şeklinde düzeltilmesi konuşuluyor ama bizim konumuz şimdilik bu değil. Benim üzerine düşündüğüm ve tartışmak istediğim konu Türkiye'de bir kadının tacizi ifşa etmesi ne yazık ki yeterli görülmüyor. Yıllar sonra cesaretini toplayıp yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşma cesareti göstermiş bir kadına rahatlıkla "Neden tacizi yaşadığında değil de şimdi konuştun?" sorusunu yöneltebiliyoruz. Onun yaşadığı travmayı ve içerisinde bulunduğu psikolojiyi hiçe sayarak. Bugün gazeteci Melis Alphan'ın yaşadığı gibi. Yıllar önce bir bir medya kuruluşunda dedesinin arkadaşı tarafından yaşadığı tacizi anlatıyor Melis Hanım ve isim vermek istemiyor. Karşılaştığı tepkiyi tahmin edebilirsiniz. Neden isim vermedin? CHP'li olduğu için mi isim vermedin? İsim vermediği için bunun yalan beyan olduğunu iddia edenler de olmuş. Yine bugün Hasan Ali Toptaş'ın tacizine maruz kalan ve bunu ifşa eden Pelin Buzluk'un kitabında Toptaş'a ithaf cümlesi kurmasını eleştirdiğimiz gibi. Neden, nasıl diye sormadan kadının beyanını esas alamıyoruz bir türlü. Bugün Toptaş, "Kadının beyanı esastır diye bir düstur olamaz, bu düsturun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kadın söylüyorsa doğrudur demek aklı, mantığı askıya almak olmaz mı?" demiş ve özrünün yanlış anlaşıldığını ifade etmiş. Neden tacizin önünde ardında bir şeyler arıyoruz sürekli. Bu kadınlar yaşadıkları tacizi akabinde duyurmadıkları için haksız oluyorlar, karalama kampanyası yaptıkları varsayılıyor. Yaşanan travmayı ve dönemin psikolojisini bunu açıklamanın cesaret gerektirdiğini, yaşanılan korkuyu anlayamıyoruz.

    Günün En Popüler Başlıkları