queenjane
    bana kalırsa ki Levent Kırcanın deyimiyle kalmaz, bunların hepsi verilen demokrasi mücadelesi ve tarihçesiyle alakalı bir durum. Ayrıca Türkiye de hiçbir zaman ben demokrasinin sağlam bir zemine oturtulabildiğini düşünmüyorum, bunun sebebi ne Mustafa Kemal in başlattığı onurlu ve ilerici hareket, ne CHP nin uzun müddet iktidarda kalması yahut da demokrasinin gelişmesi konusunda benim de önemli bir adım olarak gördüğüm çok partili sisteme erken ya da geç girmesi değildi, mesele yalnızca halktı. Osmanlının denetimindeki toplum demokrasiden tamamıyla uzak monarşik ki bana göre hilafetten sonra teokratik yönetimle harmanlanan yönetimde çok uzun zaman boyunca yönetildi ve dış dünyada insan hakları ve toplumsal haklar hakkında istişareye başlanmışken Osmanlı da bu çok az bir kesimin dilinde kısır ve oldukça totaliter bir rejimin baskılanmasıyla karşı karşıya kaldı. Türkiye Cumhuriyeti kurtuluş savaşında bile cebinde Tevfik Fikret gibi J.J.Rousseau gibi Voltaire gibi adamların kitaplarını taşıyan ve onların anlatmaya çalıştıklarını benimseyebilen mükemmel bir adamın bilinciyle kuruldu, Mustafa Kemal ile. Ne yazık ki bu mücadele halkın yalnızca belli bir kesimiyle sınırlı kaldı ki şuan çekilen bu karın sancısı bunun en büyük müdavimi. Halk demokrasinin bilincine varamadan kendini bilmediği ve tanışmadığı yeni yetme güzelim bir cumhuriyetin içinde buldu ki elbette bunun olumsuz sonuçları da oldu. Demokrasi halka kendi bağımsızlığını verdi ve bu halk için kendi farkına varmasının bşlngcydı nitekim bu da belli bir kesimle sınırlı kaldı. Fransa da 1789 da, 1830 de ve 1848 de demokrasinin işgüzarlığını yapacak ve halkı bu konuda bilince kavuşturacak ve bizzat halkın eliyle başlatılan önemli ihtilaller gerçekleşti, buna karşın anadoluda buna yönelik hiçbir şey gerçekleşmedi ve halkın yazarları tarafından dile getirilse de bir vakit sonra islamcı ve monarşik rejimin baskısıyla sürgünler başladı veyahut toplumun sesi yani halkı anlatan idealist zümresi kaçmak zorunda kaldı. Bundan ötürüdür ki gerçek bi demokrasi ve cumhurieyete şu an asırlar sürecek bi uzaklıkta olduğumuzu söylemekten çekinmiyorum. Avrupa çok fazla bedel ödedi, demokrasinin zeminin önemli bir parçası olan orta çağ korkunç zamanlara, vahşi teolojik yalanlara ve korkunç süregelen sınıfsal kavgalara tanıklık etmiştir. Avrupa bunun sonucunda bir şeylerin farkına varabilmiştir ve Ortadoğunun adeta omurgası niteliğindeki Türkiye ve Ortadoğunun bizatihi kendisi şu an böyle bir sürecin içerisindedir. Maalesef bu süreç Ortadoğuda ve Türkiye de asırlarca sürebilir ve bu önemli olgunun bir tarihi yoktur, bu tamamıyla Ortadoğudaki halkların kendisiyle ve zihinlerinin beslendiği gıda ile alakalıdır. Halkı yönetmek istediği şekilde eğitir hükümetler ortadoğuda ki bunun şu anda en büyük örneği Türkiyenin kendisidir. Böyle çıplak bir manzarayı görmek için zihinsel bir meşguliyete bürünmek beyhudedir, nitekim devlet halk içindir gibi mühim bir gerçeğin dışında halk devlet içindir anlayışı galip gelmiştir.

    Günün En Popüler Başlıkları