Yaşamaktan korkmak, çok düşünmek gibi eyleme dönüşmeyen durumlarda yapılabilecek tek şey olasılıklar üzerine konuşmak olduğu için, olay binlerce farklı ihtimalin söz edilebilieceği bir noktaya doğru ilerliyor. Buz gibi suya atlamadan önce insanın yaşadığı o korku ve çekince anı da aslında aynı. Oysaki suya atladığında tecrübe edeceği deneyim insanın düşüncelerinden bağımsız olarak şekillenecek. Tamam, hiç düşünce olmadan yaşamak da uç bir nokta ancak, çok düşünüp eyleme geçememek de uçlarda yer alıyor. Birine bağlanırsan bağlanırsın, bağlanmazsan zaten bağlanmazsın, bunun senin elinde olan bir şey olduğunu düşünmemelisin. Dünya insanın etrafında dönmüyor. İnsan, doğduğu andan itibaren savrulduğu hayatında durgunlaşacağı ve huzur bulacağı bir yer arıyor. Bazen bir şeylere tutunmak isteyebilirsin, bazen de bırakmak ve oradan uzaklaşmak. Hayat bu. Bazen bunlar senin de başına gelebilir, sana tutunmuş biri aniden senden kopabilir. Kalbin attığı sürece bir şeylere bağlanıp, bir şeylerden kopacaksın, bir şeyler de sana bağlanıp, senden kopacak. İçinde bulunduğun aileden de eksilen kişiler olacak, yeni katılanlar olacak. Bunları yaşamaktan korkabilirsin ama yaşayacaksın, gerçekler bunlar. Hem bağlanmak güzeldir, sevmek, değer vermek, insanı güçlü ve canlı hissettirir, yeni bir amaca sahip olur hayatında, yeni bir hayaldir, yeni bir gelecek, çoğu zaman hayal kırıklığıyla bitse de yaşaması elzemdir. Ben destekliyorum ya bağlanmayı, herkes birbirine bağlanmalı bence. Bir köşede korkular ve çekincelerle boğuşacağına gerçekle yüzleşmek çok daha keyifli, hem kafandaki korkular, gerçekten çok daha acımasız.
Ps. Yazıda geçen "sen" zamiri belirsizdir.