emre_dogan_26
    Her şeyden önce, bu çözümlemelerde insanın iç dünyası tamamen es geçilerek ‘elinden çıkan’ı hangi niyetle yapıyor olduğu gözardı edilmektedir. Ve bu sayede, neredeyse, ‘kurban etmek’ ile ‘öldürmek’ aynı kefeye konmaktadır. Yine, Müslümanların ‘şiddet-eğilimli’ olduklarının ileri sürüldüğü bir bahiste zorunlu olarak değinilmesi gereken ‘öfke’ ve bu öfkenin nereye yöneldiği hususu üzerine genellikle tek bir satır olmaz bu analizlerde. Yani, Müslümanlar kendi dışlarında neye öfke duymakta da, şiddete yönelmekte ve bu duygularını tatmin için ‘hayvan öldürmek’teler? Veya, haydi zahirî açıdan bile baksak, kurban kesimi sırasında Müslümanlarda hakikaten bir öfke hâli mi (yoksa bir ibadet hâli mi) gözlenmektedir? Bunların üzerinde durulmaz. Çünkü, derin bir inançla, ‘davranış’tan yola çıkılarak ‘niyet’lerin kesinkes bilinebileceği kabul edilir. İnsanın iç dünyası, dışa vurduğu hareketlerine getirilen yorumlarla doldurulabilecek ‘boş bir sayfa’ gibi anlaşılır. Böyle olunca, insanın her davranışının standart bir şekilde tanımlanması ve her bir ‘standart davranış’ın ardına ‘standart bir niyet’in yapıştırılması da zor olmaz. ‘Kurban etme’yi ‘öldürme’ye indirgemek ve öldürmeyi ‘şiddet eğilimlilik’le irtibatlandırmak, işte bu kaba fikir yürütmenin bir neticesidir. ‘Kurban’ dendiğinde, bunlar tek-boyutlu, fakir ve cahilce bakışlar kuşkusuz. Sözü edilenin, bir hayvan kesme değil ibadet olduğunu, Rabbe yakınlaşmak için yapıldığını, varlığın değil, var etmenin ve Var Eden’in asıl olduğunu ima ettiğini algılayabilecek kapasiteden sonsuz derecede uzak bakışlar… Bu fakir ve cahil bakışın güç aldığı önemli bir nokta da, meseleyi ‘çevre sorunu’ bağlamında ele alması. ‘Vahşet’ derken vahşi sıfatı üzerinden ‘insan’a, ‘katliam’ derken de ‘çevre’ye yapılan vurgudan anlamaktayız bunu.

    Günün En Popüler Başlıkları