Hadi Bir Atasözü veya Bir Deyimin Hikayesini Paylaşalım
    • Popüler
    • Tarihe Göre
    Vidiom
    Bu başlığa vidio eklemek için telefonundaki dio uygulamasından giriş yap!
      patiklipengui
      Aha benim alanım. Tarhana çorbasını anlatayım. Bir gün padişah veziriyle tedbil-i kıyafet ile dışarı çıkar, halkın arasında dolaşır. Esnafı gezer, halkın durumunu yakından inceler, ihtiyaç sahiplerini belirlerler. Neyse aylardan da Ramazan ayıdır. Padişah derki hangi kapının önünde durursan orada iftarı açacağım. Ezan vakti durdukları kapının önü de fakir ve yalnız bir adama aittir. Adam tanrı misafiridir geri çevrilmez diye kabul eder fakat kabul ettikten sonra anlar padişah ve vezirini ağırladığını. Tabi mahçup olur çünkü evde bulduklarıyla sadece bir çorba yapmıştır. Sofraya koyarken mahcubiyetinden ötürü bu da "dar hane" çorbası der. Dar hane çorbası gün geçtikçe evrilir ve "Tarhana" çorbası olarak sofralarda yerini bulur. Dip not; ödev diye bunlarla uğraşıyorum:)
        patiklipengui
        Bir de söylemeden edemeyeceğim "saye"nin kelime anlamı gölgedir. Birine senin sayende denildiğinde aslında senin gölgenle gibi derin bir manaya geliyor. Türkçe böyle kelime incelikleriyle dolu kendimi tutamıyorum bu mevzular açılınca.
          patiklipengui
          O zaman bir de "Abayı yakmak"ı anlatayım. Aba dervişlerin giydiği bir giysidir. Gri ya da boz bir renkte olur kumaşı normal kumaşlardan biraz daha farklıdır. Çobanların giydiği giysiye de benzer ki kumaşları aynıdır. Neyse bu abayı giyen dervişler soğuk bir kış günü dergahta toplanırlar. Tabi soğuk olduğundan dolayı sobalar yakılmıştır. Bu dervişler burada kendilerinden geçmiş ibadet ederken yanan sobadan bir kıvılcım bir dervişin abasını tutuşturur. Aba yanar tutuşur ama anası yanan derviş bunu ibadetin şehvetinden fark etmez. Diğer dervişler bunu görür onu uyarır. Tabi bu olaydan sonra bir işi aşkla yapıp o işe kendini tutuştuğunu fark edemeyecek kadar üstüne düşenlere "Abayı yaktı" denilir.
            sacmaliklarbekcisi
            koz farsçada ceviz demektir eskiden ceviz toplama mevsiminde cevizler köylüler tarafından paylaşılırmış ama her paylaşımda haksızlık olur kavga çıkarmış “kozunu paylaşmak” deyimi de işte bundan “zora ve güce dayanarak anlaşmazlığı çözmek” anlamına gelir
              icarus_fall
              "Gemileri yakmak" deyiminin çıkış hikayesi: Ünlü İslam komutanı Tarık bin Ziyad, komutasındaki ordusu ile birlikte gemilerle bugün adına Cebeli Tarık dediğimiz boğazdan İspanya’ya geçmiş. Tarık bin Ziyad ve askerleri karaya ayak bastıklarında, İspanya kralının yüz bin kişilik bir ordu hazırladığı ve saldırıya geçeceği söylentisi ordu içinde yayılmaya başlamış. Tarık bin Ziyad , askerlerinin endişe duymaya başladığını fark eder. Bütün askerlerin yüksekçe bir tepeye çıkmasını emreder ve sahilde bıraktığı birkaç askere ise gemilerin yakılmasını söyler. Tarık b. Ziyad, askerleri ile birlikte bulunduğu tepeden gemilerin alev alev yanışını izlemiş. Durum karşısında ne yapacaklarını şaşıran askerlere dönüp, tarihe iz bırakan şu konuşmayı yapmıştır: “Gördüğünüz gibi artık geriye dönüşümüzün bir yolu yok. Gemileri yaktık… Ya gelen İspanya ordusuyla savaşıp ilerleriz, ya da ölürüz.  Ona göre savaşın!” İslam ordusu, İspanya kralının ordusuyla çarpışıp galip gelir. Böylece Endülüs Emevi devletinin temelleri atılmış olur.
                patiklipengui
                Dalıp gitmişim atasözü yerine kelime anlattım. O zaman bir de "Afyonu patlamak"ın nerden geldiğine bakalım. Afyon Osmanlı döneminde meşhur bir uyuşturucudur. Bağımlısı olanlar yoksunluğunu hisseder ve neticesinde sinir, asabiyet gösterir. E tabi Osmanlı dönemi Ramazan ayında orucunu tutacaksın ama afyonun da yoksunluğunu çekmemen lazım. Bunun için de bir çözüm bulmuşlar. Afyonu sahur vakti bir şeye sarıp bütün olarak yutmuşlar. Sabah da bu midede çözününce yoksunluk hissine çözüm olmuş. Bu yöntem çok meşhur olmuş öyle ki sabah sabah iş denilen "daha dur afyonum patlamadı" ya da gün içiresinde sinirli olana "afyonun patlamadı mı" denilirmiş. Bu böyle böyle günümüze kadar gelmiş.
                  1cerenaltay
                  Ya ben şu bel altı atasözleri ve deyimleri çok merak ediyorum o an ne yaşanılmış da öyle bir söz söylenmiş diye. Alışmadık götte don durmaz vb. deyimler neyin kafası mesela?
                    darkomikhanem
                    Tencere Yuvarlanmış Kapağını Bulmuş Eski zamanlarda ismi Şenn olan akıllı bir adam varmış. Şenn bir gün kendini yollara vurur ve kendine uygun bir kadın aramaya başlar. Yolda bir adam rastlar ve birlikte yolculuk yapmaya başlarlar. Şenn adama sorduğu sorularla adamı çileden çıkarmış. Köye vardıklarında adamı evinde ağırlamış. Bu adamın bir de kızı varmış adı Tabaka olan. Kız dayanamayıp babasına adamın kim olduğunu sormuş. Adam da yolda karşılaştıklarını ve yol boyunca sorduğu saçma soruları anlatmış. Kızı tabaka ise bu soruları mantıklı bir şekilde cevaplamış. Ardından adam dayanamayıp Şenn'in yanına gitmiş ve soruların cevaplarını vermiş. Şenn bir an heyecanlanmış bu cevapları nereden öğrendin diye sormuş. Adam Tabaka isimli bir kızının olduğunu, cevapları da ondan öğrendiğini söylemiş. Bunun üzerine Şenn, adama kızıyla evlenmek istediği söyler ve iki genç evlenirler. Bu evlilik üzerine köy halkı Vafeka Şenn Tabaka demiştir. Dilimize ise Kap kapağına uygun düştü şeklinde çevrildi. Zamanla tencere yuvarlandı kapağını buldu atasözü ortaya çıktı.
                      icarus_fall
                      “Goygoycu” Osmanlı zamanlarında 5-6 kişilik gruplar halinde ilahi söyleyerek dolaşan tarikat mensubu dilencilere denirmiş. Okudukları ilahi sözleri en sonda… Harbi goygoy yapıyorlarmış! :)) Uzun uzun okumak isteyenler için ctrl+c,ctrl+v; Goygoycular, Şehzadebaşı'nda dini yapılarda gezici dervişlerin misafir edildiği Tabhâne adı verilen vakıf binasında konaklayan kör, topal ve sakatlardan meydana geliyordu. Bu topluluk, sabahları yanlarında gözleri gören, "yedekçi" ya da "eydirci" adını verdikleri bir yardımcı eşliğinde sokaklara dağılır, beşer, altışar kişilik gruplar halinde birbirlerinin birer adım arkasında ve bir öndekinin omuzuna tutunarak, tek kol nizamında dolaşırlardı. Goygoycu kafilesi bir evin önüne geldiğinde önce kendi aralarında bir halka oluşturur, ardından eydircinin çektiği gülbang ("Allah Allah" nidası) sonrasında ilahiler okurdu. Biz bakmayız sağa sola Yerde insan gökte melek Karpuz çıkar bazen kelek Yâ hoy goy goy cânım! Beni bir dağda buldular Kolum kanadım kırdılar Anın için inilerim Yâ hoy goy goy cânım! Biz Rumeli abdalıyız, Anadol'a göç ettik Ar-u vakarı kaldırdık, kendimizi hiç ettik Batınımız ma'mur oldu, hazineler iç ettik, Yolda bir münkire çattık, zevkimizi piç ettik. Yâ hoy goy goy cânım! Bulgur aşk et imanım! Biz goygoycu dervişleriz, her birimiz ermiştir Maksadımız lokma, aştır, zikrimiz de geviştir Biz ne Şii, ne Sunniyiz, mezhebimiz geniştir Böyle bir dava çıkarmak, meded Allah ne iştir? Yâ hoy goy goy cânım! Bulgur aşk et imanım!
                      /
                      0

                      Tarihe Göre

                      İçerik bulunamadı.