snaalnn
    Türkiye’de milliyetçilik denildiğinde akla gelen bir şey de askerlik. Askerliğe gidecek bireyler, askere gitmeden önce bilindiği gibi çoğunlukla bir eğlence düzenlenir. Aslında bakıldığında bu, kültürümüzde hem vatan görevini yerine getirmek hem de erkekliği ile kendini kanıtlamak olarak görülür. Kadınlarda ise böyle askere gitme gibi bir yükümlülük yoktur. Bu sebeple “vatana karşı yerine getirilen görev” olarak hayatın geneline dağılmış ve entegre olmuş yaşam tarzı ve daha önce bahsettiğim gibi evine, ailesine karşı “yükümlülükler” vardır. Yine yazımın başlarında bahsettiğim kadının “savaşçı” karakterine bu noktada iyice değinmek istiyorum. Tarihimizdeki savaşlarda cepheye giden kadın kahramanlarımız vardır. Bu durumda da kadınlara cepheye gitseler de gitmeseler de çok fazla iş düşmüştür. Cepheye çocuğu sırtında giden kadınlar, eşi başka bir cephede ölmüş ya da hayatta olup olmadığını bilmeden mücadele vermişlerdir. Bunu yaparken de annelik rolü ve bilinci ise hep dinamik kalmıştır. Cepheye gitmeyen kadınlarımız işin ise işin zorluğu değişmeden boyut değiştirmiştir. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun köylerde tarım ve hayvancılıkla geçindiği dönemde kadınların cepheye gitmeyenleri için de iş hiç kolay olmamıştır. Zorluk derecesi azalmadan boyut değiştirmiş ve bizi farklı bir perfektiften bakmaya itmekte olan bir konu. Eşi ya da çocukları ya da bunların hepsi cepheye çağırılmış da ya gönüllü olarak gitmiş bir kadın, hayatını idame ettirmek için zorlayıcı bir süreç içine girmiştir. Savaşın, ülkenin ve sevdiklerinin geleceği hakkında oluşturduğu çeşitli kaygılarla boğuşurken bir yandan da cepheye gönderdiği sevdiklerinin hayatta olup olmadığını bilmeden hayatı idame ettirmesi gerekmiştir. Yaşadığı köyde ya da kasabadaki geçim kaynakları ağır iş olarak görüldüğü ve genelde köyün erkeklerinin domine ettiği işler, artık köyün kadınlarının sırtına binmiş ve normalde kısmen de olsa iş bölümü ile elde edilen mahsül artık çoğunlukla kadınlara kalmıştır. Bunun yanı sıra bu elde edilen mahsüllerin bir kısmı da toplanarak cepheye erzak olarak gönderilmiştir. Bütün bunlarla baş eden dönem kadınları için aslında hayat, psikolojik bir savaş haline gelmiştir. Bu verdiğim örnekleri aktarırken Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana kitabında yaşananlar geldi aklıma. Kitapta olay, eşini ve üç çocuğunu cepheye yolladıktan sonra tarlada ve ahırlarda koşturan bir kadının aynı zamanda cepheye gönderdiği herkesin ölüm haberini alması ve bununla baş etmekte kendisinden daha çok zorlanan gelinine destek olmaya çalışması etrafında geçiyor. Savaştan istifade yapılan hırsızlıklar ve hak yenmeleri de cabası.

    Günün En Popüler Başlıkları