1000 yıldan uzun süredir lidere/hükümdara biat kültürüyle yetişmiş; ülkeyi yöneten kişiyi ve aileyi ülkenin sahibi,kendisini de onların kulu olarak görmüş bir milletin demokrasiye alışması kolay değil.
Ne kadar demokrasi mücadelesi verirsen ver karizmatik otoritesi yüksek bir lider gelince eski alışkanlıklar yeniden hortluyor ve yine el etek öpmeye, lider yanlış dahi yapsa bir bildiği var ki diyerek kabullenmeye başlıyoruz. Adalet, eğitim, ekonomi, eşitlik, yaşam hakkı vs ne kadar ihlal olursa olsun bu ihlalleri hemen kabulleniyoruz.
Hak verilmez, alınır. Ancak tarih kitaplarına bakarsanız Atatürk'ün seçme ve seçilme hakkını vermesinden bahsedilir. Mesela googleda bile Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkı diye arama yaptırırsanız 'hakkın elde edilmesi, kazanılması' gibi ifadelerin azınlıkta 'verilmesi, tanınması' gibi ifadelerin çoğunlukta olduğunu görürsünüz. Demem o ki biz hiç demokrasi için mücadele etmedik, Kurtuluş Savaşı'nın amacı da monarşiden kurtulmak değil, topraklarını korumak ya da daha iyimser ifadeyle özgürlüktü. Ama asla amaç demokrasi olmadı.
Hasılı hak ettiğimiz gibi yönetiliyoruz demek tam ne kadar doğru olur bilemem ama kesinlikle alıştığımız gibi yönetiliyoruz.