mrlawyerkk
    Bir tweet gördüm. Bir kadın arkadaş demiş ki, "Bir montla üç kış geçirilebilir, ayakkabının kırmızı rengi olmasa da olur, Ikea'dan alınmamış bir kitaplıkta iş görür, yemek masasında da çalışılabilir, vayt çaklıt moka yerine sütlü kahve de içilir. Eksiğimiz ihtiyaç mı yoksa herkes gibi olmak mı? Bunu bir düşünelim." Bu tweet birçok kullanıcıyı çok sinirlendirmiş. Bunun fakir edebiyatı olduğunu düşünen var, yoksulluğun güzellendiğini iddia edenler var. Böyle yaşamanın yaşamak olmadığını düşünen de var. Yoksulluğun güzellenmesine ben de karşıyım ama bu durum öyle değil. Ülkemizde gelir adaletsizliği çok ciddi boyutlara ulaşmış durumunda bunu peşin peşin kabul ediyoruz zaten ama son zamanlarda neden ayağımızı yorganımıza göre uzatamıyoruz bunu da düşünmemiz şart. Bu arkadaşın eleştirisi tüketim kültürüne, insanların bir sosyal statü edinebilmek adına içerisinde bulunmak istedikleri mekanlara ya da sahip olmak istedikleri markalara. Ben Starbucks kahvelerine bir ton para vermiyorum diye iyi yaşamıyor olmuyorum değil mi arkadaşlar? Sabah kahvemi evimde hazırlıyorum, yeri geliyor termosumu kullanıyorum ve evimi Ikea'dan dayayıp döşemiyorum. Bu durum benim hayatımı nasıl standartların altında kılıyor? Tasarruf etmek, bütçe yapmak geleceğe dönük kıymetli bir eylemken nasıl oluyor da bu günlerde iyi yaşamamakla eş görülüyor?

    Günün En Popüler Başlıkları