bisosyolog
    Amazonları duymuşsunuzdur. Kendileri zamanıdna erkek zulmünden ve egemenliğini sevmedikleri için kendi içlerinde yaşamaya başladılar. Mitlere göre, Amazon kadınları ortamda erkeklerin bulunmasına dayanamıyorlardı. Bu durumun tek istisnası, onlara hizmet eden erkeklerdi. Doğal olarak, Amazonların da soylarının devamını sağlayabilmek için erkeklere ihtiyaçları vardı. Bu nedenle Amazon kadınları gebe kalabilmek için tanımadıkları kişilerle, genellikle de gezginler ve yabancılarla çiftleşirlerdi. Bu erkeklerin, Amazon çocuklarına biyolojik babalık yapmak üzere çiftleşmekten başka bir işlevleri yoktu. Amazon kültüründe “baba” kavramı bulunmuyordu. Amazonların mitolojiye kadar dayandığını söyleyen ve Amazon kraliçesinin kutsal olduğunu söyleyen kaynaklar da mevcut. Onlar da Ares gibi savaşı kutsal sayıyorlardı ve sırf bı yüzden doğan kız çocuklarının göğüsleri küçük olsun diye özel bir süt içiriyorlardı. Hatta pek çok amazon rahat ok kullanabilmek için bir göğsünü kesiyordu. Amazonların nerelerde yaşadığı rivayetleri üzerine yapılan çalışmalarda ilginç bir iddia ortaya atıldı. Aslında Amazonların Türk kadınlardan oluştuğu düşünülüyor. Bu durumu Amerikalı bir arkeolog olan Dr. Kimball ortaya çıkardı. Bu seksi efsaneyi aydınlatan kazı çalışmaları, Kazakistan'ın Rusya sınırları yakınındaki Pokrovka bölgesinde başlamış. "Gözlerim loş ışığa alıştıktan sonra içerideki iskeleti net bir şekilde görebildim. Göğsünün üzerinde paslı yeşil bir öbek, sağ ayak kemiğinin yanında paslı bir hançer ve sol ayak kemiğinin bitişiğinde de artık yeşil renk görünen ok başları duruyordu. Asistanımız Yuri, kafatasını ellerine alıp şöyle bağırdı; genç bir kadın ve muhtemelen 30-40 yaşlarında! demiş arkeolog. Ekip bölgede buna benzer pek çok iskelet buldu. Kimisi, üzerinde yaban domuzu dişi olan muskalar, kimisi fosil istiridye kabukları, tunçtan aynalar, küpeler ve kolyeler taşıyor; kimisinin yanında ise ancak at üstünde savaşırken kullanılabilecek 90 santimetreden daha uzun kılıçlar ve biley taşları bulunuyordu. Bazıları ise bacakları at sürüyormuş gibi bir pozisyonla gömülmüştü ve bunların hepsi Türklerin o dönemdeki yaşam biçimiyle uyuşuyormuş. Bu sırada orada Meryemgül adında, at sırtında koşan bir kızla karşılaşmış akeolog. Kızdan alınan DNA örnekleriyle Orta Asya'daki Türk kadınlarının DNA'ları birebir uyuşmuş.

    Günün En Popüler Başlıkları