cinayetvaraga
    Kitabı tamamen Arif'in kafasının içi gibiymiş sanırım. Öyle okudum bir yerde. O yüzden beyazperdeye uyarlanması oldukça zor bir metin olarak görülüyor. ANCAK Arif'in arayışı, satırların arkasına saklamaya çalıştığı "olunmaması gereken Arif" ve Müzeyyen var mı yok mu sorusu başından sonuna sardı beni. İlk soru. Müzeyyen gerçek mi? Hayal mi? Yayınevinden çıktıktan sonra Arif'in uzun uzun yarattığı ve adını koyamadığı kadının misyonunu müzeyyen mi alıyor? Hani bir yazar yaşarsa daha iyi yazar, hayal ederse nispeten daha bir yitik kalır ya yaşanılanların yanında. bu soru da tam onun için. Anlayamıyoruz. Aslında filmin sonunda "bir çay daha içelim./ Bir çay daha içmeyeceğim" cümlesi ile kitap kafasında bitmiş oluyor. Ya da aslına bakılırsa roman bitmiyor Arif aşkın peşinde, yamacında gezmeye devam ediyor. Filmin atmosferi Arif'in duygularıyla doğru orantılı gidiyor. Baharı içimde hissettim. İstanbul'da değil İstanbul'u yaşamış biri olarak, mayıs akşamüstlerinde, o eşsiz bahar akşamlarında gökyüzü aşk kokar, sokaklar çeker insanı. Arif böyle kıpır kıpır bir İStanbul baharını Müzeyyen'in tutkusu ile yaşıyor. Ne zaman müzeyyen gidiyor yağmur geliyor şehre. Atmosferi ve filmin renklerini çok sevdim. çekiyor insanı aynı müzikleri gibi. Ve sonunda sımsıcak bir yaz var. Baharın sonu yaz misali. Aşkı arayan, kendini arayan ve aşkla beraber varoluş sancısı çeken Arif sadece kendi hikayesini yazmanın derdinde. Ve benim çok hoşuma giden bir aşk hikayesi onunki. Erotizm yok, şehvet yok, ağlama sızlama yok, perişanlık yok. Zaten eksik olan bir adam biraz daha eksilse hayattan ne kaybedebilir ki? Filmin başındaki ilişkisi biterken bir cümle var; "..kilidin dili yuvasına otururken tarifi imkansız bir ses çıkaracak..." ilişkisi biterken bile edebi bir adam ve müzeyyenin evinde ilk gece bittiğinde sabah kız evden giderken; "..çıkarken kapıyı çekmen yeterli. Ama iyi çek olur mu? Bazen dil tutmuyor." dediğinde hayran kaldım filmin büyüsüne. ve yine metaforlar çok güzeldi. Bir tıraş köpüğü bin tane sahnenin, onca diyaloğun anlatabileceğini tek sahnede anlatabildi. Dolap açılır ve orada olmaması gereken en azından Arif'in görmemesi gerekn bir köpük. kadın dolabında. hiç olmayacak zamanda. Başkalar kudurabilir ama Arif yazar. Çok hoşuma giden bir detay. Filmin sonunda da, "Müzeyyen gitti sen hala burdasın. niye burdasın?" diyor ya... Abartı olmayan karakterler, gündelik yaşantının sıradanlığına karışmış karakterler, derinlemesine bakılırsa içine alan ve izleyeni saran bir atmosferde "aşka" bambaşka bir bakış. Aşkı sevmek, aşkın aşk oluşuna aşık olmak, ona tutkuyla bağlanmak güzel. Bir adam aşkından şu cümleyi kuruyor; "Babannenin mezarına da giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim. hiçbir şey yapmazdım. Gözyaşlarını silmezdim, teselli etmezdim.Diğer mezarlar arasında dolaşarak hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm..." ****Devamı yorumda.

    Günün En Popüler Başlıkları