keloglann79
    Bugün size biraz platonun gerçeklik algısından bahsetmek istiyorum, platona göre bu yaşadığımız daha doğrusu duyu organlarımız ile algıladığımız dünya yalnızca gerçeklerin suretlerinden- gölgelerinden oluşmaktadır. Bu dünyayı platon fenomen dünyası olarak adlandırır, gerçekler ise Platona göre idealar dünyasında yer almaktadır. Platon’a göre duyularımız ile algıladığımız dünya hem kendi içinde değişkendir hem de algılayan kişiye göre farklılık gösterebilir ama daha önemlisi algı manipüle edilebilir. Bu durumu devlet kitabında tasvir ettiği mağara alegorisi ile açıklamıştır. Bildiğiniz üzere Matrix filmi de Mağara alegorisine benzetilmektedir. Hala Matrix filmini izlememişseniz mutlaka izlemenizi ve gerçeklik algınızı sorgulamanızı öneririm. Ancak benim bu konuya değinmemin sebebi yaşadığımız dönemin tam anlamıyla “fenomen dünyası” haline dönüşmesi, “fenomen” kelime anlamı olarak iki şekilde tanımlanıyor; birisi duyu organları ile algılanan şeyler demek, diğeri ise ilginç- sıra dışı demek, bu nedenle bazı açıklanamayan olaylar fenomen olarak adlandırılır, ya da sıradışı yeteneği olan kişiler Ör: “Fenomen Ronaldo”. Ancak sosyal medya fenomenleri “en azından bence”, kelimenin diğer anlamına daha çok uyuyorlar, yani aslında o kadar sıra dışı değiller fakat çok fazla görünürler. Fakat ben tam anlamıyla fenomen dünyasındayız derken daha geniş çerçevede bir şeyden bahsediyorum. Artık herkes için yalnızca görünen şeylerin değeri var. Herkes yalnızca görünen, yani kolaylıkla algılanabilecek özelliklerine önem veriyor ve yatırım yapıyor, spor salonları – estetik merkezleri dolup taşıyor, mağazalar ve stil danışmanları paraya para demiyor, ama görünen yüzlerimizi bu kadar önemseyip yatırım yaparken kolaylıkla fark edilemeyecek özümüzü ise biraz göz ardı ediyoruz. Her yerde mısır cipsleri gibi dışı janjanlı ve büyük görünen fakat içi boş hava olan insanlar var. Bu durum önce ticari ürünlerde başladı biliyorsunuz “reklamda gösterilen- gerçekte olan”. Ama artık insanlar da böyle sosyal medyada yüzeysel olarak gördüğünüz insanları somut alemde biraz daha tanıyıp dış görünüşlerinin ötesine duygu ve düşünce dünyalarına yani idea dünyasına geçtiğinizde görüyorsunuz ki aslında çok daha “farklılar”. Bu konuya bir de Aziz Nesin açısından bakmak istiyorum. Kendisinin bir dönem anlattığı bir hikâye vardı. Ülkemizde soyadı kanunu çıktığı zaman herkes soyadını normalde kendisinde ya da sülalesinde eksik hissettiği özelliklere göre seçmiş. Mesela zayıf olanlar güçlü soyadını almış, ya da ne bileyim yalancılar, doğru soyadını almış vs. Bugün de böyle bir durum var sanki. Özellikle sosyal medya da daha belirgin olmakla birlikte, insanlar eksik- zayıf noktalarını sanki o konuda çok iyilermiş gibi gösteriyorlar. Bir süre sonra yalnızca çevrelerinde ki insanları değil kendilerini de kandırmaya başlıyorlar ve işte o zaman çok tehlikeli bir özgüven ve cahil cesaretiyle doluyorlar. İşte bu nedenle “Önce Aklınızı ve Ruhunuzu özgürleştirin, bedenlerinizi değil”.

    Günün En Popüler Başlıkları