monaiman
    Türk Milleti Laikliği yıllardan beri esas alan bir topluluktur. Orta Asya'da türeyen ve dünyanın dört bir yanına dağılan Türk toplulukları, devletleri, hanedanları vs. İslamiyet'ten önceki zamanından, İslamiyet'i kabul edişine kadar, hatta bazı Türk-İslam Devletleri dahi olmak üzere(Karahallılar, Gazneneliler, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı Devleti'nin, Yavuz Sultan Selim tarafından Halifeliği aldığı zamana kadar) ulus ve devlette çoğunda Laiklik esas alınmıştır. Yani biz ta en başından beri aslında Laik bir devlet düzeniyle ilerlemişiz fakat bir çok kültürle harmanlayışımızdan dolayı(İran-Fars-Arap) Laiklik yerine Teokratik, yani dini esas alan, dinden güç alan bir yapıya bürünmüşüzdür. Şimdi gelelim Laikliğin asıl tanımına: Laiklik devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan bir prensiptir. Laik kelimesi Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Günümüzde laiklik terimi felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamlarla yüklü devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmektedir. Bu kavram için İngiliz ve Alman toplumunda seküler kelimesi kullanılmaktadır. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukukî ve siyasî anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukukî ve siyasî kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Hukuki tanımlara göreyse laikliğin en yaygın tanımı basitçe devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet nezdinde bir dine inanıp inanmama meselesi kişiyi ilgilendirir ve kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Buna bağlı olarak devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamaz ve bütün dinlere eşit mesafede durur. Ayrıca laikliği benimsemiş bir devlet dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür. Türkiye'de Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yolunda hukuk alanında atılan adımlar ve yapılan devrimler neticesinde Cumhuriyet döneminin en önemli çağdaşlaşma hamleleri ceza hukuku ve medeni hukuk düzenlemeleri olmuştur. Kadın veya erkek, kişisel kanaatlerine bağlı olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal haklara sahip olmaları ve hukuk birliğinin tesis edilmesi bu alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirildi. Bir ulusal devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ulus ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre bu şekilde tanımlamıştır.

    Günün En Popüler Başlıkları