emre_dogan_26
    5- ŞİDDETİN ESAS BİLEŞENLERİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR İstanbul Sözleşmesi’nin girişinde, “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliği toplumsal cinsiyete dayanmaktadır” deniliyor. Aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için düzenlenen bu belgelerde her şey toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik oluyor. Bu da şiddetin temel nedenlerini görmezden gelmeye yol açıyor. Yani İstanbul Sözleşmesi, şiddetin önemli birleşenlerini görmezden geliyor denilebilir. Örneğin alkol ve şiddet arasındaki ilişki hiç ön plana çıkartılmıyor. Yapılan araştırmalara göre, erkeğin alkol aldığı gün şiddete meyilli olması 8 kat daha fazladır. Öte yandan şiddet ele alınırken ataerkillik üzerinde duruluyor. Şiddeti sadece toplumsal cinsiyet eşitsizliğine indirgeyen bu sözleşme, aslında şiddeti önlemek istiyor mu, istemiyor mu çok şüpheli ve şaibeli. Çünkü şiddeti yanlış bir şekilde ele alan ve şiddete ilişkin önemli etkenleri görmezden gelen bu sözleşme, hiçbir şeyi çözemeyecektir. 6- SÖZLEŞMENİN ÇIKIŞ NOKTASI AVRUPA’DA, KADINA ŞİDDET ÜRKÜTÜCÜ BOYUTLARDA Avrupa Birliği, İstanbul Sözleşmesi ile toplumsal cinsiyet eşitliğini şiddetin önlenmesi için tek seçenekmiş gibi dayatıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin üst sıralarda olduğu Avrupa ülkelerinde kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz oranlarının yüksek oluşu bu teoriyi çökertiyor. Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre Finlandiya’da her yıl 50, Danimarka’da 24 bin kadın tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalıyor. Ülkemizde de sapkın sözleşmeye dair politikaların uygulanmaya başlamasından sonra istatistikler şiddetin azalmadığını açıkça gösteriyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre aile ve asliye mahkemelerinde onaylanan kolluk kuvveti kararları her geçen yıl artıyor.

    Günün En Popüler Başlıkları