coronavirus
    2008'in şubat ayından. Fotoğraftaki kişi aşık olduğum kadın. İsmi Görkem. Onunla hiç yan yana fotoğrafımız yok. Elimde kalan bu ve onu düşündüğümde hala bende yarattığı heyecan, üzüntü, pişmanlık ve bir dolu diğer garip his. Ne bir ses, ne bir şaka, ne bir kitap, ne bir soluk artık. 2014 yılında öldü. Yokluğunu aştım ama 'Seni seviyorum' dememiş olmanın ağırlığı hep taze. Robert Frost o meşhur şiirinde dünyanın sonu ateşten mi buzdan mı gelecek diye sorup der ki; ateşin çok canlar aldığını göregeldik zaten öbürününse, evet, böyle bir kıyıma yetecek gücü var. Oysa kim bilir ne vakit okuduğum bir makalede yazar bu durumda dahi, kıyıda köşede birkaç kişinin, diyelim, bir yanardağın sıcak karnındaki bir mağaraya mantar toplamaya inmiş bir grup erkekle bir grup dişinin, mutlaka sağ kalma ihtimalinin olduğu iddiasıyla, korkmayın, diyordu, bitmez, çünkü hayat kendini sonsuzca tekrar yetisiyle donanmış. Elbette inanmamış, gülüp geçmiştim, aklımda belgesellerde gördüğüm onlarca fosil, onca iriliklerine karşın nesilleri tükenmiş mamut sürüleri, talihsiz dinozorlar. Demek yanıldım, kalıcı olan, belki kalıbı sağlam bir heybet değil de kapağı sımsıkı kilitli, sıcacık bir an içinde uyuyakalan, aslında son derece uçucu ve kırılgan tabiatlı bir yaşantı. Kandinsky'nin bir işine bakarken ansızın beliren bir görüntü bunun kanıtı: Yılların değirmeninde saymaya gücüm yetmez sivri dişli rüzgarlar, nice acımasız kış, tonlarca buzun altında çatır çatır kırılıp yok olan binlerce söz, binlerce bakış... Buna rağmen direnen bir şeyler kalmış sana dair. Mesela, sen de hatırlayacak mısın bakalım, düşün. Yine bademciklerim azmış, okula gidememişim o gün ve akşama dek, kimlerle ne yaptığını, beni merak edip etmediğini kurup durmuşum, derken -tık açılan kapı... Yüzlerce renkli kalem, el işi kağıdı, adlarına hayran olduğum; cetvel, gönye, pergel, iletki, resimli kitaplar, kısaca kırsal yaşantımıza taze bir boyut katacak ne varsa onlardan oluşan bir sel doluveriyor odaya adımını atmanla, önlüğünün cebinde kokulu silgi kırıntıları. Kızların oğlanları pek de ziyaret etmediği yılların çocuklarıydık, ama sen çat kapı çıkıp gelmiştin, üstelik, -ayrılırken fark ettim ve öyle sevdim ki inan- umurunda bile olmadan çorabındaki delik.

    Günün En Popüler Başlıkları