turkdilbilim
    Neden aslında bütün bilişsel bilimciler ve dilbilimciler, dilin düşünceler için bir hapishane olmadığına inanır? Öncelikle, birçok deney, bebekler ve insan dışındaki primatlar gibi dil kullanmayan yaratıkların zihinlerini inceleyip aralıksız işleyen düşüncenin temel sınıflarını buldular: Nesneler, uzay, sebep ve sonuç, sayılar, olasılık, etkenlik (davranışların bir kişi veya hayvan tarafından başlatılması) ve aletlerin işlevleri gibi sınıfları ortaya çıkardılar. İkinci olarak, bizim engin bilgi depomuz bireysel olguları öğrendiğimiz kelimeler ve cümlelerle çerçevelendirilmez. Bir önceki sayfada ne okumuştunuz? Bu soruya makul ölçüde doğru bir yanıt verebildiğinizi düşünmek isterim. Şimdi de bu sayfada okuduğunuz kelimelerin aynısı yazmayı deneyin. Büyük olasılıkla tek bir cümleyi, hatta cümleciği bile kelimesi kelimesine hatırlayamazsınız. Hatırladığınız şey, dilin kendisi değil, burada yazanların özüdür – içeriği, anlamı veya duygusu. İnsan belleği üzerine yapılmış birçok deney, uzun vadede hikayeler ve sohbetlerin kelimelerini değil içeriğini hatırladığımızı kanıtlamıştır. Bilişsel bilimciler bu “semantik bellek” modelini, beyinde birbirleriyle bağlantı kuran mantıklı önermeler, görüntüler, motor programları ve ses perdeleri gibi veri yapılarının oluşturduğu bir ağ olarak modelleştirirler. Dili yerine oturtmanın üçüncü bir yolu da onu nasıl kullandığımızı düşünmekten geçer. Yazmak ve konuşmak içsel bir monoloğu kağıda dökmek ya da mikrofonda dillendirmekten meydana gelmez. Bunun yerine, nakletmeye çalıştığımız düşünceler ile dilin bunları nakletmek için önerdiği yöntemler arasında sabit bir alışverişle karşılaşırız. Kendimizi düzgün ifade etmek için konuşurken sık sık kelime ararız, söylemek istediğimizi tam ifade etmediği için yazdıklarımızdan tatmin olmayız ya da ne söylemek istediğimizi tam olarak bilmediğimizde kelimelerin bütün kombinasyonlarının yanlış olduğunu keşfederiz. Düşüncelerimiz ile dilimiz arasındaki uyumsuzluk yüzünden hayal kırıklığına uğradığımızda bu işten vazgeçmez, yenilip sinmeyiz, bunun yerine başka bir dile geçeriz. Yeni terimler uydurur (neoligisms yani) (kuark, klon, mem, derin miman), argo icat eder (internette sörf yapmak, çöp e-posta, hayvanlaşmak, deli doktoru, haşlamak) , başka dillerden faydalı kelimeler alır Uoie de vivre, schleimel, angst, machismo) ya da yeni metaforlar yaratırız (zamanı boşa harcamak, kabına sığmamak, sınırlan alt üst etmek) . Her dilin değişmez bir hapishane olmayışının ve sürekli yenilenmesinin sebebi budur. Dil severlerin feryatlarına ve dil polislerinin zorlamalarına rağmen, insanlar yeni şeyler hakkında konuşmak ve yeni tavırlar takınmak zorunda kaldığı müddetçe, diller de durmadan değişir. Yazının Devamına
    https://turkdilbilim.wordpress.com/2020/06/11/dil-olmadan-dusunemez-miydik/
    https://turkdilbilim.wordpress.com/2020/06/11/dil-olmadan-dusunemez-miydik/
    sayfasından ulaşabilirsiniz. Yani artık edebiyatçılarla doya doya tartışabilirsiniz.

    Günün En Popüler Başlıkları