ben, sevgili eşimin beni aldattığını tamamen rastlantısal bir şekilde öğrenmiştim. iş nedeniyle ayrı şehirlerde yaşıyorduk, ben her şey yolunda zannediyordum ama eşimde bir gariplik olduğunu yanımdan ayrıldığı ilk günden beri hissediyordum. çünkü sevgili ve nişanlı olduğumuz zamanlarda da ayrı yaşadığımız olmuştu, ayrı olduğumuzda nasıl davrandığını, beni nasıl özlediğini, arzuladığını iyi biliyordum. başka şehirde yaşamaya başladığı ilk gün anlamıştım bi şeylerin eskisi gibi olmadığını. yeni iş ortamı, yeni arkadaşlar, tanımadığı bir şehirde yaşaması canını sıkıyor herhalde diye kendimi avuttum üzerine gitmedim, darlamadım, aksine güzel düşünmesini sağlamaya çalıştım hep. hediyeler aldım, şiirler yazdım, her fırsatta yanına koştum mesafelere aldırmaksızın, nostaljinin derin sularına indim; mektup yazdım, kartpostal attım. karşılığında hakaret etti, sürpriz yapıp yanına gittim, sevinmeyi bırak, ne gerek vardı dedi, yanına gittim diye morali bozuldu, planlarını bozduğum içinmiş, sonradan anladım. insan ne kadar severse sevsin, şüphe denizine bir kez düştüğü zaman, derin sulara inmekten başka çaresi kalmıyor. yine hakaretler ettiği, bağıra bağıra benden sıkıldığını söylediğini bir günün sonunda, içimdeki şüphe dayanılmaz boyutlara ulaştı ve telefon faturası ayrıntısına ulaştım. gördüklerim 33 yıllık hayatımdaki, bütün hayal kırıklıklarının yüzle çarpılması gibiydi. o masada durur hala, gerçeklerin karşısında yok olup giden hayallerim. fatura ayrıntısının her yerinde bir numara vardı ama öylesine kaplamıştı ki faturayı her yerindeydi; sabah, öğle, akşam, gece yarısı; bana işim var seninle uğraşamam dediği vakitlerin hepsinde, kafama balyoz gibi inen aynı numarayı gördüm. her gün atılan yüzlerce mesaj da cabası. fatura ayrıntısında geriye doğru gitiim, aylardır devam ettiğini anladım. masanın başında 2 saat hareketsiz kalmışım, kedi öldü zannedip kucağıma atlayınca irkildim, kafamda eksik olan aylardır yerine oturmayan parçaların hepsi, çok zor bir yapbozun eksik kalan parçaları gibi, derimden koparcasına yerine yerleşiyorlardı. o an bu işi çözecek kadar zeka parıltısı gösteren beynime sarhoşlara meze yapasım geldi ama felç geçirmiş gibiydim sadece kalbimin attığını hissedebiliyorudum onun da kan pompalayıp pompalamadığına emin değildim artık. o şok hali geçince bu numaranın kime ait olduğu, çok sevdiğim biricik eşimin, benim yerime kimi tercih ettiğini merak etmeye başladım. idam mahkumunun cellatını merak etmesi kadar ironik ve saçma ama durduramadım kendimi; numara bul servisini aradım, bulamadım. polis arkadaşları aradım yapamayız dediler, sonra gayri ihtiyari telefonuma yazdım numarayı; ikinci şok dalgası: numara rehberimde kayıtlı. eskiden çalıştığım kurumda, cebimdeki son parayı paylaşmaktan çekinmediğim iş arkadaşım... sonra ne mi oldu, bütün ceplerim tuzla buz olmuş hayallerimle doldu, hala da öyle geziyorum.