44
8 Haz 2022
Kalp Yüce Allah'ın Nazargahıdır
Kâbe-i Muazzama, bütün müslümanların kıblesi, âdeta İslâm âleminin nabzının attığı mübârek ve mukaddes bir yerdir. İlâhî nazarların kâinattaki en bereketli tecellîgâhı Kâbe olduğu gibi, insandaki nazargâh-ı ilâhî de kalptir.
Mevlânâ Hazretleri;
“Hacca gidenler, orada Kâbeʼnin Sahibiʼni arasınlar. Oʼnu bulduktan sonra Kâbeʼyi her yerde bulabilirler.” buyurduğu gibi, Hak katında Kâbe’den efdal olan kalpler de, her an Kâbeʼnin Rabbʼiyle beraber olan, selîm ve zâkir kalplerdir.
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Acep mi Kâbe’den eşref olursa kâmilin kalbi?
Bunu cân ile isğâ et efendi, kavl-i sâdıktır;
Binâsı Kâbe’nin mahlûk işidir seng ü hâk ile,
Gönül hod dest-i kudretle yapılmış sun‘-i Hâlık’tır.
Hüdâyî Hazretleri bu mısrâlarında gönlün Hak katındaki kıymetine işaret ederek buyuruyor ki:
“Kâmil bir mü’minin kalbinin Kâbeʼden üstün olmasına şaşılır mı? Ey efendi, can kulağıyla dinle ki doğru sözdür bu: Kâbe taş-toprak ile binâ edilmiş bir kul yapısıdır, gönül ise bizzat Yaratıcı’nın kudret eliyle yaptığı bir sanat eseridir.”
Kâbe-i Muazzama, bütün müslümanların kıblesi, âdeta İslâm âleminin nabzının attığı mübârek ve mukaddes bir yerdir. İlâhî nazarların kâinattaki en bereketli tecellîgâhı Kâbe olduğu gibi, insandaki nazargâh-ı ilâhî de kalptir. Bu bakımdan insan vücudundaki kalp, kâinattaki Kâbe mevkiinde görülmüştür. Dolayısıyla Allâhʼın şiarlarından olan Kâbe-i Muazzama nasıl ki hürmet ve tâzîme lâyık ise, nazargâh-ı ilâhî olan kalplere de son derece ihtimam göstermek îcâb eder.
Nitekim gönlü nazargâh-ı ilâhî hâline gelmiş sâlih bir müʼmin hakkında İbn-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın Kâbe-i Muazzama’ya hitâben söylediği şu sözler çok mânidardır:
“(Ey Kâbe!) Sen ne büyüksün! Senin şânın ne yücedir! Fakat gerçek bir müʼminin Allah katındaki şerefi senden de üstündür.” (Tirmizî, Birr, 85)
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri ise âdeta bu yüceliğin şartını ifade sadedinde şöyle der:
“Gönül, ancak mâsivâdan arınmış, mârifetullâh tâliplerine Kâbe olur.”
Demek ki Mevlânâ Hazretleriʼnin;
“Hacca gidenler, orada Kâbeʼnin Sahibiʼni arasınlar. Oʼnu bulduktan sonra Kâbeʼyi her yerde bulabilirler.” buyurduğu gibi, Hak katında Kâbe’den efdal olan kalpler de, her an Kâbeʼnin Rabbʼiyle beraber olan, selîm ve zâkir kalplerdir.
İşte böyle kalpleri incitmek, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbeder. Bu hâle düşmekten sakındırmak için yine Mevlânâ Hazretleri şu nasihatte bulunmuştur:
“Şunu iyi bil ki sen, Allâh’ın nazargâhı olan bir gönlü incitip kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap, gönül kırmanın günahını telâfî edemez.”
“Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin yıkık gönül, Arş’tan da üstündür, Kürsî’den de, Levh’ten de, Kalem’den de!.. Hor bile olsa gönlü hakir tutma! O, horluğuyla yine de üstünler üstünüdür. Yıkık gönül, Allâh’ın nazar ettiği varlıktır. O yıkık gönlü ihyâ eden can, ne mübârektir! Kırılıp ik
Bizim dinimiz buyuruyor ki:
Kâfirin kalbini kırmak, Müslümanın kalbini kırmaktan daha büyük günahtır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da, hayvan hakkından daha önemlidir.kul ve hayvan hakkından çok korkmalıdır.
Zimmiye yani gayrimüslim vatandaşa] zulmetmek, müslümana zulmetmekten daha kötüdür. Hayvanlara işkence, zimmiye işkenceden daha kötüdür.
Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa ahirette affı çok güçtür. Kâfirin hakkından kurtulmak, müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur