138
11 May 2021
Aşık Olduğunuzu Fark Ettiğiniz An
eski sevgilinin hikayesi bu: arkadasiz daha o zaman hikayede gecen sahisla ama dostuma durmadan anlatiyorum onu, sunlari konustuk, soyle de iyi, nasil da zeki, boyle de mukemmel biri diye. bir gun dostum 'sen ona asik olmussun' dedi, dusundum haftalarca asik miyim acaba diye. sonra 'yok yok hayranlik' seninki dedi dost, dusundum yine hayranlik mi yoksa diye. cok bilgili, egleniyorum, mutluyum yaninda ama ne hissettigimi gercekten bilmiyorum; cok kafa dengi ve guzel zaman demek benim icin. haftalar gecti tabi dostum bu defa yine 'asiksin ona' dedi. ben de ikincide kabullendim artik asik oldugumu. bir sure sonra 'bu heyecan sadece senin icin' demez mi, 'yok dedim ben asigim galiba'. neyse boyle biz aylar boyunca ne hissetigimi tartisadurduk. en sonunda asik olduguma dair anlasabildik.
benim duygumda karar kildiktan sonra bu defa da aylar boyunca o ne hissediyor, arkadas olarak mi goruyor sadece, seviyor mu diye tartismalar yuruttuk ki daha bizim muhabbetler surerken bahsi gecen kisi beklenmedik bir zamanda beni sevdigini soyleyip bizim onun hakkindaki tartismalarimizi bitirdi.
sonra sevdik, sevildik. daha sonra da ayrildik. mutlu bitmeyen hikayelerden.
dur ne diyecektim ben.. tamam, duygularinizi tartisma konusu yapmayin, hemen bir ad vermeye de calismayin, bazen bazi seylerin adi yoktur, yanlis ve eksik isimlerle berbat etmeyin guzellikleri, yasayin iste, hayat kisa.
"bana bunu neden yapıyor?" sorusunu kendinize sıkça sorduğunuzu fark etmenizdir. sorudaki belirtili nesne önemli değildir, zaten şunu, bunu ya da onu diyemediğiniz için soru bu biçimdedir.
olur da o kişiye bu soru sorulur, karşılığında "neyi?" cevabı alınırsa aşık olmaya başladığınızı fark etmeyecek birine denk gelmişsinizdir. yeterince uyanıksa, " özellikle yapmıyorum" cevabını da alabilirsiniz. bir de yeterince akıllıysa neden yaptığını sizin bulmanızı isteyecektir.
bir adım ötesinde, aşık olduğunuzu kabullendiğinizde, bu sorunun cevabı kendiliğinden gelecektir..
midende kelebekler uçuştuğunu hissedip, çeşitli aşamalardan sonra kramplar girdiğini duyumsayarak tamamlanan bir süreç, can dündar şöyle der;
..
evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu farkdeceksin...
sokağa fırlayacaksın...
sokaklar da dar gelecek...
tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"yasamak güzel." "bos ver, her şey unutulur."
sen hiçbirini duymayacaksın...
gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin... hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler
başını kaldırıp ne dedin?" diye sormayacaksın...
yalnız kalmak isteyeceksin... hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikisi de yetmeyecek...
geçmişi düşüneceksin...
neredeyse dakika dakika...
ama kötüleri atlayarak...
onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
gittiğin yerlere gitmek...
bu sana hiç iyi gelmeyecek...
ama bile bile yapacaksın...
biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,
kaçacaksın... aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için
direneceksin... hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek
isteyeceksin. aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
herkesi ona benzetip...
kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
hiçbir şey oyalamayacak seni...
ilaçlara sığınacaksın...
birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren...
bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
uyumak zor, uyanmak kolay olacak... sabahı iple çekeceksin...
bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana
sarılmak isteyeceksin nafile... düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark
edeceksin... telefonun çalmasını bekleyeceksin...
aramayacağını bile bile...
her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla... yüreğin burkulacak...
canin yanacak...
bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret
edeceksin... yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
ama bir umut...
onunla bir gün bir yerde karsılaşmak umudu...
bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
gel gitler içinde yasayacaksın...
buna yasamak denirse...
razı mısın bütün bunlara...
hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…
bir keresinde çok hoşlandığımı fark ettiğim için yeni bir müzik listesi hazırladım. içi şirin sevimli kalbi hop hop yapan şarkılarla dolu. çünkü hayatın fon müziği olmaması canımı çok sıkıyor ve duruma el atıyorum. sonra buluşmaya giderken taktım kulaklığımı böyle seke seke yürüdüm. buluştuk ve terk edildim.
şimdi gülüyorum ama o zaman çok acımıştı. hayır yani sen o kadar uğraş, şarkıları topla, liste yap, 3 saat dinleyemeden yalnız kal. vallahi en ölü yatırımım.
onun sevdiği şeyleri sevip, sevmediklerinden nefret edersin.
düşünceleri seninle taban tabana zıt dahi olsa o savunuyor diye ılımlı yaklaşırsın,
ailesini, çocukluğunu, arkadaşlarını, sevdiği rengi, sevmediği yemeği, korkularını merak edersin,
ona bir zarar gelsin istemezsin, ona zarar vermesi muhtemel kişileri ondan uzak tutmak, ona zarar getirecek durumları ortadan kaldırmak istersin,
stalk yaparsın*
tanımadığın hemcinslerinle muhabbet etmesinden, onlarla vakit geçirmesinden hiç hoşlanmazsın. onların kim olduklarını merak edersin,
şu an ne yapıyor? kim var yanında? mutlu mu? birşeye ihtiyacı var mı? vs. sürekli onu düşünürsün,
anlarsın ki iş işten geçmiş artık geçmiş olsun.
Aşık olduğum kişiyi geç farkettim hemde baya geç oldu.O yüzden olmamak daha iyi bence...
Bu o kişiyle ikinci karşılaşmamızda farkına vardığım bir durumdu.
Uykum gelmişti , parkama sarılıp uyumak için kafamı sıraya koydum. Tam uykuya dalacağım gayet keyfim yerinde biri geldi çarptı bana. Biri özür diliyor ama umurumda değil. Tam şapkayı kafamdan çıkardım ve sinirle tepki göstereceğim. Aydınlandım, karşımdakinin ışığı gözlerimi alıyor 😶
Çocuk özür diliyor ama tepki dahi veremiyorum, kaldım öylece. Ertesi gün daha yakından tanıdım, o konuşuyor ben dinliyorum sadece bıraksalar tüm gün dinlerim.
Böyle.
Hep vardı ona düşüklüğüm de, o 9 Mayıs yok mu, Rusya'nın Zafer Bayramı hani, orada tamamen düştü Berlin işte. O jilet gibi üniformalar üstüne tam oturmuş, mavi beresi gözleriyle, bereden göz kırpan kısa sarı saçları güneşle paralel, elindeki eldivenlerden ayağındaki çizmelere kadar her şeyiyle o kadar mükemmeldi ki. Eh, karakterine, hayata karşı duruşuna, bana olan sadakatine zaten aşıktım, son füzeyi de o gün yedim. O otoparktaki tanklar (muhtemelen T-90) şahittir komple teslim oluşuma. Hayatımda çektiğim ilk, tek ve son beyaz bayraktır, çok güzel kaybettim bu savaşı. İyi ki de kaybettim ❤️